İçindeki müzik sevgisini sesi ve yorumuyla aktarmasının yanı sıra besteler de yapan Cengizhan Sönmez; “Bir musiki gibi yaşıyorum, ayağım yere basmıyor! Kafamda melodiler, sözcükler, şiirler… Sürekli bestelemenin ve yorumlamanın yanı sıra dünyanın her yerinde, her şeye baktığımda bir estetik arayışındayım. Beste yaparken bana tesir eden söz çok önemlidir. Bazen bir şiir ilhamıyla öyle bir gelir ki, gelir gelmez bestelenir” diye konuştu.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı mezunuyum. Kendimi TRT İstanbul Radyosu Ses Sanatçısı, yorumcu bestekar, koro şefi, seslendirme ve dublaj sanatçısı şeklinde tanımlayabilirim. Sinopluyum, evli ve iki çocuk babasıyım.
Sesinizi kullanarak hayata geçirdiğiniz birçok yeteneğiniz var… Bunları kendinizde nasıl keşfettiniz?
Birilerine “senin sesin çok güzel” diyoruz ya bende de biraz öyle oldu. Başkaları tarafından ikna edildim diyebilirim.
Belli ki sizdeki yeteneği iyi keşfetmişler…
Evet, çok küçük yaşta müzik kabiliyetim olduğunu keşfettiler ve 11 yaşımda sahneye çıktım. O zaman söylediklerimle de bu yetenek tescillenmiş oldu. Aslında bu yolculuğum enstrüman çalarak başladı. Okul yıllarında mandolin, bağlama ve bas bağlama gibi enstrümanlar çaldım. Ama ana sazım iyi derecede çaldığım “ud” diyebiliriz. Lise yılları sonrasında devlet konservatuarı sınavlarını kazanarak İstanbul’a geldim ve çok kıymetli hocalardan ders aldım. Sonrasında TRT’nin açmış olduğu bir ses yarışmasına girdim. O yarışmada İstanbul birincisi ve yapılan finalde de Türkiye birincisi oldum. Sesimin güzel olduğu böylece tescillenmiş oldu.
Ses sanatçılığının tüm yaşamınızı etkileyecek bir yol olacağını hayal eder miydiniz?
Küçük yaşlarda Mustafa Sağyaşar’ın adını duyarken ya da Serap Mutlu Akbulut’u televizyondan, radyodan dinleyip onlar gibi şarkı söylemeye çalışırken (annemin teşvikiyle aradan birkaç sene geçtikten sonra) o insanlarla birlikte çalışacağımı hayal etmem mümkün değildi! 1994 yılında İstanbul Radyosu’nda yapılan imtihanla “yetişmiş ses sanatçısı” olarak göreve başladım. Şimdi isimlerini saygı ve sevgiyle anacağım birçoğu rahmetli olmuş sanatçılarla çalışma imkanı buldum. Bunu hayal etmek küçükken mümkün değildi. “Sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur” diye bir söz vardır ki bana yeteneğimi Yaradan lütfetmiş ve bunu geliştirmek için konservatuar okumak da üzerime düşen vazifeydi.
Türk Sanat Müziği’nin yaşamınızdaki yeri nedir?
Türk Sanat Müziği’nin tüm yaşama etki eden bir ruhu vardır. Ben de yaşamımı onun üzerine inşa etmiş gibiyim… Bir musiki gibi yaşıyorum, ayağım yere basmıyor! Kafamda melodiler, sözcükler, şiirler… Sürekli bestelemenin ve yorumlamanın yanı sıra dünyanın her yerinde her şeye baktığımızda bir estetik arayışındayım. Dünyanın güzelliklerini görmeye çalışan ve bunu paylaşmaya çalışan bir yapım var. Zaten Türk Sanat Müziği de öyle bir kültürdür ki başka bir şeye izin vermez. Bu coğrafyada yaşayan ve bu kabiliyeti edinmiş birisi olarak kendimi çok şanslı hissediyorum. Türk Sanat Müziği Türkçe’yi en düzgün kullanan müziktir. Makamsal yapısıyla da eşsiz bir müziktir ve biz de layık olmaya çalışıyoruz.
Peki, günümüzde Türk Sanat Müziği’ne ilgi sizce nasıl?
Popüler kültür dönem dönem biraz daha önde görünebilir. Çünkü bu tıpkı değişen bir giyim modası gibidir. Ama bu coğrafyanın en değerli kültürü Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği’dir. Her zaman var olacak bu müziklerimize sahip çıkılması gereklidir.
Beste yaparken size ilhamınız genellikle nasıl gelir?
İlhamın ne zaman geleceği hiç belli olmuyor! Hiç olmadık anlarda, bazen trafikte bazen de uykudan bile uyandırabilir! Beste yaparken bana tesir eden söz çok önemlidir. Yani besteleyeceğim şiir bu anlamda biraz daha ilhamı belirleyici gibidir. Bazen öyle bir şiir gelir ki ilhamıyla, gelir gelmez bestelenir. Ama bestelenmeyi bekliyorsa, o zaman ilhamın kabahati yok!
“Bir Tutam Hasret” programı 12 yıldır devam ediyor ve yine böyle bir program yayınınız öncesinde röportaj için bir aradayız. Program nasıl doğdu ve nasıl gidiyor?
Çok etkilendiğim bir şiirin içerisindeki cümle geçen “Bir Tutam Hasret” kelimelerinden doğdu diyebilirim. Hatta 2009 yılında çıkardığım ilk solo albümüme de ismini verdi. TRT Nağme’nin en uzun soluklu programı oldu. Kendi formatını oluşturmuş bir Türk Sanat Müziği programıdır. İçerisinde ben şiirler de seslendiriyorum. Konuklarım da oluyor ve karşılıklı eser yorumluyoruz. Araya da şiirler serpiştiriyor ve samimi bir sunumla bunu yapıyoruz. Aynı adlı programı 2015 yılında TRT Müzik televizyon kanalında da bir sezon yaptık. Yıllardır sürdürdüğüm bu program ile “Yılın En Sevilen Türk Sanat Müziği Programı” ödülünü de almıştık. Sağ olsun dinleyicilerimizin sevgisiyle ve yöneticilerimizin de takdiriyle sürdürmeye devam ediyorum.
Günümüzde her şey hızla akıp gidiyor. Buna sanırım müzikler de dahil oluyor. Siz neler söyleyeceksiniz?
Ben özellikle annelere bu konuda çok iş düştüğüne inanıyorum. Anneler çocuklarını nasıl eğitiyor ve iyi ahlaklı olması için nasıl gayret gösteriyorlarsa müzik ile estetik zevki için de bazı tasarruflarda bulunmalılar diye düşünüyorum. Çocuklarımıza Türk Sanat Müziği’ni küçük yaşta sevdirmeliyiz. Bunun faydası olacağını düşünüyorum. Tabi ki her tür müzik dinleyebilirler ama günümüzde dinlediklerime şaşırıyorum! Argodan çıktı neredeyse söylemeye dilim varmıyor ama küfür kadar var! Bu bir müzik eserinin içinde geçiyor ya da adına müzik eseri diyorlar!
Türk Sanat Müziği’nin modasının geçmemesini neye bağlıyorsunuz?
Türkçe’yi kullanmadaki ve geleneksel tarih süzgecinden gelen o makamsal yapısındaki kusursuzluğu diyebilirim. Gençlerin dinleyebileceği soundlar ve Batı müziğinden yakışan enstrümanlarla daha da modernleştirebiliyor, Türk Sanat Müziği’ni gündemde tutabiliyoruz. Tabi bu biraz da tercih meselesidir. Popüler kültür her zaman olduğu gibi çok baskın… İstanbul’da 50 radyo varsa bunun 45 tanesi popüler kültüre hizmet ediyor.
Pandemi yaşamınızı nasıl etkiledi? Müzik sektöründe nasıl bir dönüşüm yaşandı?
Pandemi zaten olağanüstü bir durumdu, o da bizim başımıza geldi. Bu anlamda çok şansızız! Her konuda olduğu gibi bizim sektörümüz de çok hazırlıksızdı… Özellikle performansla geçinerek evine ekmek götüren sektörümüzün emekçilerinin yaşadıkları sıkıntılarını yakından biliyoruz. Onlar için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Yardım konserleri düzenledik ve sektörümüze sahip çıkmaya çalıştık. Bizimkisi kocaman bir yangına bir bardak su dökmeye benzedi! Bu anlamda çok zorluklar çektik. Bilimin sayesinde geliştirilen aşılarla inşallah yavaş yavaş kurtuluyoruz. Müzik sektörü adına güzel günlere kavuşacağız diye ümit ediyoruz. Pandemi bizi biraz içimize kapattı. Dünyanın başka bir yüzünü gördük ve değişik duygular yaşadık. Bu tecrübeler sanatçılarda ilginç tezahürler ortaya çıkardı. Yazıklarımıza ve bestelediklerimize bunlar yansıyacaktır. Belki bana pozitif bir katkısı olmuştur. Zaman içinde bunu göreceğiz…
En severek okuduğunuz şarkı hangisidir?
Çok var… Hiçbirini birbirinden ayıramam ki! Şarkılarım çocuklarım ya da yakın bir akrabam gibidir… Üzülür diye düşündüğümden birini ötekinden ayırt etmek güç…
Türk Sanat Müziği’nin gelecek nesillere aktarılabilmesi için tavsiyeleriniz neler olacak?
TSM yorumcuları ve aynı zamanda bestekârlar olarak da üzerimize düşenler var. Peki, bizim sorumluluklarımız var ama yayıncıların hiç sorumluluğu yok mu? İşi sadece ticari düşünmek bence bu kültüre haksızlıktır. Reyting kaygısıyla değil bu toprakların müzik kültürünü düşünüp buna da hizmet etmek gerekir diye düşünüyorum. Gençlere sevdirme açısından da eksik olan ayağımızın yorumcu ya da şarkı değil yayıncılığın olduğunu düşünüyorum. Nasıl bir popüler kültür şarkısı çıktığı zaman playlistlere giriyor ve günde 7-8 kere dinliyorsunuz. Ama bir Türk Sanat Müziği şarkısı için bu söz konusu değil! Bu fırsatı bir de Türk Sanat Müziği eserleri için yaratsalar kültürümüz açısından bunun çok ciddi bir değeri olur. Burada şunun da altını çizme istiyorum Türk Sanat Müziği açısından TRT gibi çok önemli bir kurum var. Ancak TRT promosyon anlayışıyla yayın yapmıyor. Dolayısıyla promosyon anlayışıyla yayın yapan özel radyo kanallarının sayısı birkaç taneyle sınırlı kalmamalıdır. Eğer öyle olursa daha geniş kitleye ulaşma şansımız olur ve o eserlere bir şans vermiş oluruz. 5 şarkının reklamını yaptığımızı düşünün 3 ay fırsat verin. 2 tanesi öne çıktı diyelim. Onu alın yerine yenisini koyalım. Bu benim iddiamdır 6 ayda 2022 yılının “Bir İhtimal Daha Var” şarkısını buluruz ama bu fırsatı Türk Sanat Müziği’ne vermek gerekiyor. Çok ticari düşündüğünüzde maalesef olmuyor.
Türk Sanat Müziği’nin dinleyici kitlesini nasıl görüyorsunuz?
Türk insanı belli bir yaşa geldikten sonra “Türk Sanat Müziği’ni daha çok sevmeye başladım” diyor. İşte o inanç oranını biraz eğitimle ve annelerin desteğiyle çok daha önce kazanabiliriz diye düşünüyorum. Şunu da söylemek isterim, Türk Sanat Müziği seven ve dinleyen kişi nezaketinden, konuşma tarzından ve davranışlarından trafikte bile belli oluyor. TSM dinleyicisi zevk sahibidir ve Türkçe’yi kullanma şekliyle diğer insanlardan hemen ayrılır. TSM dinlemek sadece bir müzik dinlemek değildir. Bir yaşam ve bir kültür biçimidir. Bunu edinmek sadece müzik zevki için değil yaşamımızın kalitesi açısından da iyidir. TSM aynı zamanda bir duruş ve davranış biçimidir.
Sarıyer deyince aklınıza neler gelir? Çok sık gelir misiniz?
Elbette balık ve börek. Şimdilerde biraz uzağım Sarıyer’e… Eskiden daha çok giderdim. Sarıyer sevdiğim bir yerdir ve bende hep şu duyguları uyandırır; bir tatil günü Sarıyer’e gideyim, oturup bir yerde balık yiyeyim. Eve dönerken de börek alayım. İstanbul’un keşmekeşinden uzak bir sayfiye yeri gibi huzur veriyor.