Sağlıklı yaşamın kapılarını açan bir yolcuğun tüm detaylarını özenle kitabına aktaran Başaran; “Zayıflama konusunda garanti belgeli bir kitap! Bu kitabı bir tarif kitabı gibi düşünün… Beni bu kitabı okurken iç sesiniz olarak kabul edin. Danışanlarım beni Cem Yılmaz’a benzettikleri için ‘Yelda Yılmaz Başaran’ diyorlar. Benim mesleğimin gereği danışanlarımın üzüntülü hikayelerini bir kutlamaya dönüştürmektir” dedi.
“VÜCUDU GÜZELLEŞTİREN ZİHİNDİR”
“Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” adlı kitabınız raflardaki yerini aldı. Hayırlı ve uğurlu olsun. Bizleri soru sormaya yönelten kitabınızın içeriğinden biraz bahseder misiniz?
Harika bir soruyla başladık teşekkür ederim. Çünkü güçlü sorular güçlü cevaplar gerektirir. Öncelikle şöyle başlamak isterim. Artemis Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alarak okuyucusuyla buluşan kitabımız ‘Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?’ sorusuyla başlıyor. Yani aslında kendi kendinize soru sormanızı düşünmenizi istiyor. “Neden böyle bir soru” diye soracak olursanız, insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en büyük özelliğin soru sorarak öğrenen bir canlı olmasıydı. Benim bu kitapta vurgulamak istediğim “Vücudu güzelleştiren zihindir” mottosunu okuyucuya bir farkındalık kazandırmasıydı. O yüzden kitap kapağındaki ön spotumuzda ‘’Vücudu güzelleştiren zihindir’’ sloganı yer alıyor. Kendimizi bulmak istiyorsak kendimiz için düşünürken “neden”, “nasıl” sorularını sormamız oldukça önemlidir. Çünkü ‘’Düşünmek davranışın bir provasıdır. Düşünce şeklimiz değişmeden vücut şeklimiz değişmez.” Bunu kitapta düşünce egzersizi sayfalarında anlatıyorum. Şimdi de gelelim kitabımızın nasıl bir içeriğe sahip olduğu sorusunun cevabına “Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” isimli kitabımız beş bölümden oluşuyor. Kitabımızın başlangıcı önce mevcut kilo durumumuz üzerinde bir durum analizi yapmanızı isteyerek başlıyor. Bunun için de kitap okuyucusuna okumaya başlamadan önce mezura testi ile belini ölçmesini ve çıkan sonuca göre (şişman, zayıf obez ya da fit) kitabı okumaya başlayıp uygulamalar için hareket etmesini istiyor. Diyelim ki belimizi ölçtük ve değerlendirmelere göre şişman çıktık bu sefer de 10. maddede kilo almamıza sebep olacak maddelere şöyle bir göz atmaya davet ediyor. Sonrasında durum her ne olursa olsun (şişman, zayıf ya da oldukça fit) sizi düşünce egzersizi yapıp motive etmeye davet ediyor. Sonrasında “terazi diyeti”, “bunları biliyor muydunuz?” “ofiste çalışanlara öneriler,” “ara öğün sepeti,” “erkekler ve kadınlar için öneriler,” “evde, ofiste ya da tatilde oturduğumuz yerde yapabileceğimiz egzersiz hareketleri” ve son bölümde “hocam ben ne yaparsam yapayım (egzersiz, diyet vs.) bir türlü kilo veremiyorum diyenler için “Duydum ki unutmuşsunuz hormonların öneminden” bahsedip “Garanti belgesi” ve “şartları vücudunuzdan size yazılmış” olan bir mektupla son buluyor! Kısacası bu kitap zayıflamak isteyenlerin bir iç sesi olarak zayıflama yolculuğuna çıkan ya da çıkmak isteyenler için samimi duygu, düşünce ve bilgilerden oluşan bir rehber kitap olarak artık hemen hemen tüm satış noktalarında ve online olarak Artemis Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşmak için heyecanlı heyecanlı raflardaki yerini almış durumda.
“BU KİTABI BİR TARİF KİTABI GİBİ DÜŞÜNÜN”
“Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” kitabını nasıl okumalıyız?
Bu kitabı bir tarif kitabı gibi düşünün… Beni bu kitabı okurken iç sesiniz olarak kabul edin. Okuyucuya buradan kitabı nasıl okumaları gerektiği konusunda bir mesaj vermek gerekirse bu kitabı bir tarif kitabı gibi düşünerek okumaya başlayarak kitabı okurken beni; motivasyon bölümünde psikolojik danışmanınız, beslenme bölümünde yeme bozuklukları terapistiniz, egzersiz bölümünde egzersiz partneriniz, ofiste çalışma arkadaşınız, evde uygulamalar yaparken evdeki misafiriniz olarak kabul edin. Eğer kitabı okurken beni iç sesiniz olarak kabul ederseniz, çıktığınız bu zayıflama yolculuğunda kendinizi yalnız hissetmez, yazılanları daha kolay hayat tarzınız haline getirebilirsiniz. Merak etmeyin ben size malzemeleri veriyorum. Ortaya bu malzemelerden güzel bir sonucu elde edeceğimizden hiç şüpheniz olmasın. Yeter ki siz enerjinizi kaybetmeyin! Çünkü zayıflama mücadelesi enerjik bir mücadeledir. O yüzden bu konuda son olarak kitapta da paylaştığım Francis Bacon’un çok sevdiğim bir sözünü paylamak isterim; “Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tatmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!”
Kitabın adı çok dikkat çekici… Bunun öyküsü nedir?
Bir televizyon programı hayatımı değiştirdi. Benim yazdığım bu kitap belki bir dizi ya da sinema filmi olmaz ama birçok insanın hayatını değiştirebilir. Hayatta herkesin bir hikayesi olduğu gibi bu kitabında bir hikayesi var tabi! Bundan yaklaşık 5 yıl önceydi. Özel bir televizyon kanalında “Her şey için sağlık” isimli sağlıklı ve kaliteli yaşam programı hazırlayıp sunarken hayatımın akışı rutin bir şekilde devam ediyordu. Ta ki programıma bir diyetisyen ve ortopedist doktor arkadaşımı konuk ettiğim bir gün canlı yayına Kayseri’den Ali Osman isimli, bir amcamız telefonla bağlanıp feryat edinceye kadar! Feryat diyorum çünkü Kayserili Ali Osman amca o gün programı izlerken doktor arkadaşların anlattığı doktor dilinden anlamamış sundukları önerileri de uygulama imkanı olmadığı için şu şekilde feryat ediyordu; “Yelda kızım her sabah Memnune teyzenle ikimiz seni izliyoruz. Gülen yüzün hiç solmasın bizi o gülen yüzün ve anlatış tarzınla adeta her sabah motive ediyor içimizi ısıtıyorsun. Ama biz bugün konukların olan Diyetisyen kızımızın somon balıklı avokado salatasını yapmaya ve ortopedi uzmanı doktorumuzun çıkın deniz kenarında yürüyün önerilerine uyacak imkana sahip değiliz. Burası Kayseri biz evden çok fazla çıkmıyoruz. Evde otururken strese giriyor sürekli televizyon izliyor oturduğumuz yerde yemek yiyoruz. Bizim gibi orta gelirli ailelerin önce bu stresten kurtulması diyet ve egzersizi yapması için motivasyona ihtiyacı var. Hem biz o doktor dilinden de anlamıyoruz. Yok mu şöyle biri de çıksın bizim anlayacağımız dilden anlatarak evde, tatilde, hemen hemen her yerde uygulayabileceğimiz kesemize ve yaşadığımız hayata uygun önerilerde bulusun da biz de uygulayalım. Sen o kadar İstanbul üniversitesi Cerrahpaşa Fakültesi’nde boşuna mı okudun? Niye çıkıp sen anlayacağımız dilde anlatmıyorsun? Evladım hayat vur patlasın, çal oynaşından ibaret değil! İşte bu sözler benim hayatımın akışını değiştirecek olan sözler olarak bu kitabın da yazılma sebebi oldu. O gün hazırlayıp sunduğum televizyon programına ara vererek Türkiye’yi gezerek yeme bozuklukları ve stres üzerinde araştırmalar yaptım ve Ali Osman amcanın isteği üzerine “Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” isimli bu kitabı yazmaya karar verdim ve bugün kitabın yazılma hikayesinde bahsediyoruz. Benim hayatımı bir televizyon programı değiştirdi neden yazmış olduğum bu kitap da birçok kişinin hayatını da değiştirebilir. İşte hayatta herkesin bir hikayesi olduğu gibi bu kitabın da böyle anlamlı bir hikayesi var.
“ZAYIFLAMA KONUSUNDA GARANTİ BELGELİ BİR KİTAP”
Bu kitabınız sağlık sorunları yaşayanlara neler vaat ediyor?
“Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” isimli kitabımız belki Türkiye’de belki de dünyada garanti belgeli olarak yazılmış tek kitap olma özelliğini taşıyor! Konumuz zayıflama konusu olunca da şimdi diyeceksiniz ki bunun garantisini nasıl veriyorsunuz? Hemen cevaplıyorum. Bu garantiyi okuyucuya kitabı okuyup garanti şartlarına uydukları vakit veriyorum! Bu şartların neler olduğuna da gelince… Ben ipucunu buradan verdim geri kalanını da kitabın son bölümünde madde madde anlatıyorum.
“MOTİVASYON DEYİP GEÇMEYİN!”
Diyette motivasyonu nasıl sağlarız?
Motivasyon deyip geçmeyin! Zayıflama yolculuğunda motivasyon sizin benzininizdir. Size bir zayıflama yolculuğuna çıkacağımızı söyleyip bu yolculukta yanınıza almanız gerekenlerden oluşan bir ihtiyaç listesi hazırlamanızı istesem, hazırlayacağınız listede neler yer alırdı? Hiç şüphesiz listenin ilk sırasında egzersiz ve beslenme yer alırdı. Evet, bu cevaplar doğru ama unuttuğunuz aslında çok önemli bir şey daha var. Belki o aklınıza bile gelmedi, ama hazırlayacağınız ihtiyaç listesinin ilk sırasında egzersiz, beslenmeden önce yer alması gereken en önemli şeylerden biri motivasyon olmalı. Neden mi? Çünkü motivasyon en kısa tanımıyla kişiyi belli bir amaca yönelik harekete geçiren itici güçtür. Motivasyon itici bir güç olmasının yanı sıra zihinsel ve duygusal bir enerjidir. Zayıflama yolculuğunuza yanınıza motivasyonu almadan çıkarsanız, çıktığınız yol kimi zaman çekilmez, kimi zamanda yarısından döndüğünüz kısacası macera turu olabilir. İşte bu sebeple çıkılan zayıflama yolculuğunun bir macera turu olmaması için kitapta okuyucularımızı bir motivasyon reçetesi karşılıyor. Bu listeden kısaca bahsetme gerekirse; amaçlarımızın olması ulaşılabilir hedefler koymak inancımızı kaybetmemek hayal gücünden yararlanılması, kararlı olmak hayır diyebilmek, istikrarlı olmak not tutmanın ve yazmanın önemi kendimizi kimseyle kıyaslamamak gülmeyi unutmamak bizi motive eden müziklerin önemi ve son olarak bir yol haritası belirleyerek yola çıkmakta motivasyon reçetesinin baş köşesinde yer alıyor.
“YOLUNU KAYBETMİŞ BİRİNE YÖN SORULMAZ”
Motivasyonu bozan faktörler nelerdir?
Hedefi 12’den vuran motivasyon düşmanlarımız arasında olan zayıflama yolculuğunuzda yanınıza aldığınız yol arkadaşınıza aman dikkat edin. Arkadaşlarımız hiç şüphesiz ki hayatımızın olmazsa olmazlarıdır. Bir insanın arkadaşı kimi zaman dert ortağı, kimi zaman yol arkadaşıdır. Zayıflama yolculuğunda arkadaşlarımız bizim hem en büyük motivasyon dostumuz hem de en büyük motivasyon düşmanımız olabilir. Nasıl mı? Örneğin biz tam zayıflama yolculuğunda egzersiz ve dengeli beslenmeye çalışıp irademize hakim olmaya çalışırken “hadi arkadaşım boş ver sen diyeti egzersizi sen de benim gibi şişmansın nasıl ki sende bende daha önce ki deneyimlerimizde başarısız olduysak bu sefer de olamayacak hiç boşuna uğraşma”, “Gel biz seninle çekirdek çıtlayalım ya da gel şu bir paket çikolatayı beraber yiyelim” diyen bir arkadaşınız varsa işte o sizin en büyük motivasyon düşmanınızdır. Ama tam tersi; tabi “arkadaşım bence de sen bu sefer oldukça kararlısın, ben de bu sefer olacağına yürekten inanıyorum” diyen sizin motivasyonunuza motivasyon katan arkadaşınız sizin en büyük motivasyon dostunuzdur. O yüzden ben kitapta arkadaşlıklardan bahsederken zayıflama yolculuğunda “çıtı pıtı arkadaş in, şişman arkadaş out” diyorum ve zayıflama yolculuğunda yolunu kaybetmiş birine yön sorulmaz diyerek de ekliyorum. Tabi motivasyonumuzu olumsuz yönde etkileyen sadece arkadaşlarımız değil başka şeyler de var. Bunlar; tartı sendromu, pazartesi sendromu stres, korkularımız, plansızlık, sabırsızlık, izlediğimiz televizyon programlarının etkisi… Örneğin yemek ya da bir reklam filminde gösterilen pasta börek çörek ya da kalori dolu yemek tariflerinin aslında hiç aç değilken bizleri doğru buzdolabına götürmesi, hayat şartlarımız, hava şartları, mükemmeliyetçilik, olumsuz düşünceler de motivasyonun en büyük düşmanları arasındaki yerini alıyor.
Beslenme alışkanlıklarımız ve psikoloji arasında nasıl bir ilişki var?
Sevgili Rukiye Ay öncelikle çok güzel bir konuya değindin teşekkür ederim. Çünkü alışkanlıklarımız beslenme psikolojisi üzerindeki çok önemli bir etkiye sahiptir. Hatta bu konuda çocukluğumuza kadar inmek gerekir. Çünkü alışkanlıklarımız sadece bu günden değil çocukluk yıllarımızdan da izler taşır. Ben İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Fakültesi’nde yüksek lisans yaparken depresyon ve yeme bozuklukları üzerinde yazdığım tez konusu sayesinde bu konuyla ilgili birçok kişi üzerinde anketler ve gözlemler yapma şansına sahip oldum. Bu yaptığım anket ve gözlemlerde şunu gördüm; beslenme ve psikoloji üzerinde alışkanlıklarımız üzerinde günlük hayatımızda gerek özel gerekse iş hayatında yaşadığımız dalgalanmalar sonucunda oluşan stres ve akabinde oluşan depresyonun beslenme alışkanlıklarımız üzerinde önemli etkisi var. Canımız sıkıldığı an kendimizi mutfakta bulmak, duygusal açılığımızdan dolayı en ufak bir olumsuzluk anında anlık iyi hissetmek için tek özgürlük alanımız olan yemek yeme davranışına yönelmek gibi… İşin çocukluğumuza inme konusu da şöyle; küçükken büyüklerimiz tarafından, “bak eğer uslu durursan ya da bak eğer ders notların iyi olursa sana şeker, çikolata alacağım” gibi ödülü sadece yeme içmeye ya da tatlı ve şekerli gıdalarla bağdaştırmak bugünkü beslenme alışkanlıklarımız üzerinde oldukça etkilidir. O yüzden beslenme alışkanlıklarımız üzerinde “ben nerede yanlış yaptım niye böyleyim?” diye düşünürken sadece bugüne değil düne de bakmak lazım. O yüzden buradan anne ve babalara da seslenelim. Lütfen evlatlarınızı yetiştirirken onların ödülü sadece yemek içmek değil kitap okumaya veya spor yapmaya yönlendirmek olsun ki sağlıklı bir yaşam ve dengeli beslenme konusundaki bu faydalı alışkanlıklar da o yıllardan bu yıllara hayat tarzı haline gelebilsin.
“DENGE MUTLULUĞUN ANAHTARIDIR”
Psikolojik açıdan beslenmemizi dengelemek için ilk adım ne olmalıdır?
Denge mutluluğun anahtarıdır. Hiçbir gıda tek başına kilo aldırmaz. Mutlaka yanında bir suç ortağı vardır. Önemli olan ölçülü olmak. Terazi üzerindeki dengeden önce düşünce ve davranışlarımızın üzerindeki denge oldukça önemlidir. Hayatta hangi konu olursa (iş, aşk, özel hayatımız ya da konumuz olan beslenme) olsun işe düşüncelerimizi dengeleyerek başlamamız gerekiyor. Çünkü kullandığımız sözcükler hislerimize dönüşürken, düşüncelerimiz de davranışlarımıza yansıyor. Bu sebeple düşünce egzersizi yaparak işe başlamak önemli. Belki bunu ilk kez duydunuz öyle değil mi? Size kitabın bazı ilklere imza attığınız söylemiştim. Hayatımızın akışına şöyle bir baktığımızda aslında psikolojinin hemen hemen her anlamda, hastalıkta ve sağlıkta, diyette ve egzersiz konusunda hep asıl dengede olunması gereken ve çok önem arz eden bir konu olmasına karşın nedense pek bahsedilmediğini görüyoruz. İşte zaten benim de kitabı yazmam sebebim bu. Bir diyet programında beslenirken psikolojik olarak dengede olmanın önemini vurgulamaktı temel amacım. Örneğin hiçbir gıda (ekmek, meyve, çikolata, kuruyemiş vb.) tek başına kilo aldırmaz. Mutlaka yanında bir suç ortağı vardır. Burada önemli olan dengeyi bozmadan, hiçbir şeyi kendimize yasaklamadan, her şeyden ama ölçüyü kaçırmadan dengeli bir şekilde beslenmek gerekir. Bunun için de kitapta bir psikoloji terapi tekniği olan “boş sandalye” tekniğinden bahsettim. Bu teknikte kişi iki boş sandalye alarak kendini rahat hissettiği bir köşede kendi kendine psikoterapi yaparken sorduğu sorular sayesinde bir farkındalık kazanmaya çalışıyor. Bu farkındalığın ardından beslenirken de terazi diyeti olarak adlandırdığım bir diyeti hayat tarzı haline getiriyorlar. Devamı mı? Eee, o kadar söz uçar yazı kalır diyerek emek verip kitabı yazdık. Merak edenler de bir zahmet biraz emek verip kitabı sipariş ederek oturdukları yerde bu bölümleri okuyarak meraklarını giderebilirler.
“ŞİŞMANLIK TEK KİŞİ DEĞİL ÇİFT KİŞİLİK YAŞAMAKTIR”
Yanlış beslenmenin yaşamımızda doğurduğu en olumsuz sonuç sizce nedir?
Şişmanlık tek kişi değil çift kişilik yaşamaktır. Her istediğini yersen, her istediğini giyemezsin! Güzelliğin yolu gardroptan değil buzdolabından geçer… Bana ne yediğini söyle seni nelerin beklediğini söyleyeyim… “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’’ diye çok sevdiğim bir söz vardır. Ben bu sözü bir yeme bozuklukları danışmanı olarak; “Bana neler yediğini söyle, seni nelerin beklediğini söyleyeyim” olarak değiştirdim. Yanlış beslenmenin yaşamımızda doğurduğu olumsuz sonuçları saymaya başlarsak say say saymakla bitmez. Ama en olumsuz etkisi başta sağlıklı ve kaliteli bir yaşam adına yaşama ihtimalimiz yüksek olan kalpten tansiyona, tansiyondan şekere, şekerden ortopedik durumlara kadar birçok açıdan tehlike arz edebilir. Bu işin fizyolojik kısmı bir de psikolojik kısmı var. Yani benim bu kitabımızda anlatmak istediğim psikolojik kısmının fizyolojik kısmını da olumlu ve olumsuz etkileyen kısmının en başköşesinde yer alıyor. Artık buna aynalarla küsmek, en sevdiğiniz kıyafetleri giyememek, özgüveni kaybetmek, iş ve özel hayatınızda mutsuzluk, sosyal ortamlara katılmaktan kaçınmak, hatta ve hatta evden dışarı bile çıkmayı istememek mi desek? Aklınıza gelebilecek her türlü olumsuz ruh haline sebep olabilir!
“PAZARTESİ SENDROMU OUT, SENDROMSUZ SALI GÜNÜ IN”
Genellikle başarısız sonuçlar alınabilen “Pazartesi” diyetlerinin yerine öneriniz nedir?
Pazartesi sendromuna Pazar gecesi sendromu ya da hafta başı sendromu dersek sanırım daha doğru olur. Sebebine gelince pazar günü sadece uyuyarak veya televizyon karşısında yatılarak geçirilen bir gün olduğu için vücut tembelliğe alışır. Artık iyice yavaşlayan kan dolaşımı sayesinde de üzerimizde bir rehavet çöker. Bir de ertesi gün yapılması gereken onca iş aklımıza geldiğinde bizi o günden soğuttukça soğutur! Eğer pazartesi sendromuna girmek istemiyorsanız başlangıç tarihinizi Salı günü olarak ilan edin. Zayıflama yolculuğunuza pazartesi günü yerine Salı günü başlayın ve üzerinizde ki stresi yarıya indirin. Kendinizi tek bir güne şartlandırırsanız ortada ne motivasyon kalır ne de istek. Her gününüzün keyfini çıkararak ilerleyin. Sonuç olarak hoşça kal pazartesi sendromu, hoş geldin sendromsuz hafta başı!
“OYUNCULUK TEKLİFLERİ ALIYORUM”
İlk kitabınız çok ses getirdi. Peki, yeni projeler yolda mı?
Oyunculuk teklifleri alıyorum. Ama benim gönlümde yatan aslan ilk göz ağrım olan televizyon programı sunuculuğu… Evet, “Oturduğunuz Yerde Zayıflamak İster Misiniz?” isimli kitabımız raflardaki yerini alalı henüz bir hafta kadar kısa bir süre olmasına rağmen büyük bir ilgi görüyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Ben bu kitabı yazmak için yazmadım. Amacım zayıflama yolculuğuna çıkmış ya da çıkmak isteyen birçok kişiye ilham vermek, ulaşabildiğim kadar geniş kitlelere ulaşmak en büyük arzum. Bunun için de kısa bir süreliğine ara verdiğim televizyon programı sunuculuğuna kendi hazırladığım bir formatla geri dönerek bu formatı seyyar bir şekilde belediyelerle el ele verip, semt semt, il il, şehir şehir gezerek sosyal farkındalık projeleri haline dönüştürerek, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam isteyenlerin hayatlarına dokunabilmek. Bu arada dizi ve sinema filmlerinden de teklifler alıyorum. Belli mi olur, kendi mesleğimi en doğru şekilde ifade edebileceğim bir rol olursa hayır demem! Ama benim gönlümde yatan aslan ilk göz ağrım olan televizyon programı sunuculuğu ile izleyicilerin evlerine konuk olarak beni evlerinin bir ferdi olarak hissetmesi.
Size daha çok hangi durumda olan danışanlar başvuruyor?
Danışanlarımın büyük bir çoğunluğu şu ana kadar bir çok kez zayıflama mücadelesi vermek üzere yola çıkmış fakat bu yoldan gerek psikolojik, gerekse fizyolojik anlamda kendini kötü hisseden, şu ana kadar danışmanlık hizmeti almış terapistiyle düşünce ya da tutum olarak enerjisi tutmamış bu sebeple yarı yoldan dönmüş ya da yolunu kaybetmiş kişilerin yanında çok katı hayat tarzı haline getiremeyecekleri diyet listeleri yüzünden ‘diyet’ kelimesi duyunca tüyleri diken diken olan büyük bir çoğunluğu şu ana kadar bir çok kez hayal kırıklığı yaşamış danışanlar başvuruyor.
Peki, danışanlarınızın size ‘Psikolojimizin Dişi Cem Yılmaz’ı’ demelerinin sebebi nedir?
Danışanlarım beni Cem Yılmaz’a benzettikleri için ‘Yelda Yılmaz Başaran’ diyorlar. Benim mesleğimin gereği danışanlarımın üzüntülü hikayelerini bir kutlamaya dönüştürmektir. Ben çocukluğumdan beri gülmeyi ve güldürmeyi çok severim. Bu özelliğimin yanı sıra kişilik olarak da hiçbir olay karşısında gerek işte, gerekse özel hayatımda kolay kolay pes edip yılmam! Çevremdeki insanlar acıklı, kötü ya da öfkelendirecek güncel olaylar karşısında da olaylara bağırıp çağırıp kendisine kızarak tepkiler verirken ben genellikle başıma gelen olaylara mizahi tarafından yaklaşacak bir taraf bulur kendimle bile yeri gelince dalga geçer gülerim. Danışanlarım bu durumdan dolayı olacak ki bana hem onların da hayatta başlarına gelen durum her ne olursa olsun kolay kolay yılmaması hem de gülmeyi hayatlarından eksik etmesinler diye yapmış olduğum danışmalık sırasında kendi hayatımdan da kesitler anlattığımdan dolayı örneğin tam ağlarlarken ya da isyan ederlerken o an söylemiş olduğum bir cümleden dolayı “Hocam, Cem Yılmaz gibisin hem onun gibi komik soyadı gibi de kolay kolay yılmamış birisin. Bizim de pes edip kolay kolay yılmamamız için elimden geleni yapıyor, konu her ne olursa olsun bizi güldürecek bir şey buluyorsun.” Hatta bazı danışanlarım da diğer meslektaşlarım alınmasınlar ama şöyle söyleyenler de var; “Hocam şu ana kadar birçok psikoloğa gittim psikolog beni put gibi dinledi size geldim enerjiniz bana geçti. Size gelince çok gülüyoruz sen bizim dişi Cem Yılmaz’ımızsın.” Ben de danışanlarıma kendilerini iyi hissetmeleri için şeker, çikolata yemelerini önermek yerine Alman atasözlerinden biri olan “Gülmek hayatın şekeridir, bol bol gülün” diyorum. “Ama hocam gülmek için bir sebep bulamazsam ne yapmalıyım?” diyenlere de o zaman antidepresan yerine günde tek doz Cem Yılmaz izlemelerini öneriyorum.
“AMANNN CEM YILMAZ DUYMASIN!”
Cem Yılmaz ile aramızda çok büyük bir fark var. Benim esprilerim bedava ve halka açık onunki ücretli ve kapalı gişe! Cem Yılmaz’la hayata ve olaylara karşı esprili açılardan yaklaşma konusunda benzer yanımız olsa da aramızda şöyle çok acıklı büyük bir fark var. Cem Yılmaz o yaptığı espriler karşısında belli bir ücret alıp, bankaya para yapıp gösterişli arabalara binerken ben ise bedava espri yapmaktan sanırım sürekli bankalardan kredi çekip borca harca giriyor sonra da metroyla ya da cepte para kalmayınca yürüyerek evimin yolunu tutuyorum. Şaka bir yana aramızda böyle acıklı trajikomik bir fark var. Yani baktığımızda sonuç olarak Cem Yılmaz hep açık ara önde beni her konuda geçiyor. Aslına baktığımızda benim bu durumum Cem Yılmaz’ın standuplarına trajikomik bir malzeme konusu olabilir. Sevgili Rukiye Ay aman bu durumu Cem Yılmaz duymasın! Şaka bir yana diline düşürsek yandık… Bana bu konuda hiç acımaz diline düşeriz bence. Çünkü ben de öyleyim. Bir sardım mı yandık! Eee, boşuna bana da “Yelda Yılmaz’sın sen Cem Yılmaz’ın dişisisin” demiyorlar. Koskoca Cem Yılmaz’ımız bu benzetiliyoruz madem hakkını vermek lazım…
“ALLAH CEM YILMAZ’IMIZI HASTALIKTA SAĞLIKTA BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN”
Şaka bir yana Cem Yılmaz’ın kıvrak zekasına ve sahne duruşuna hem saygı duyuyor, hem de onu çok seviyorum. Buradan kendisine selamlar yolluyorum. Allah Cem Yılmaz’ımızı hastalıkta sağlıkta başımızdan eksik etmesin ve hem Cem Yılmaz hem de kendi adına ‘’Hayat seni güldürmüyorsa, espiriyi anlamadın demektir!” sözüyle bu röportajda bana yer ayırma nezaketini gösterdiğiniz için size ve Sarıyer Gazetesi’ne sonsuz teşekkürlerimi sunarken tüm Sarıyer Gazetesi’nde şu an bizleri okuyan okuyucularımıza gülmek hayatın şekeridir. Hastalıkta, sağlıkta durumunuz hangi koşulda olursa olsun hayatta gülmeyi ihmal etmeyin. Tek derdimiz zayıflamak olsun diyorum.